Türkiye’nin dönüşümü

Daron Acemoğlu’nun ekonomi dalında Nobel ödülünü almasına çok sevindim. Bazı yorumlarda kariyerinin tamamen dışarıda olması gerekçe gösterilerek, “bize ne oluyor” deniyor. Ben bu kültürde yetişmiş birisinin uluslararası başarı kazanmasından gurur duymanın çok normal olduğunu düşünüyorum. Zaten böyle bir ödül almak dünya vatandaşı olmayı, öyle bir bakış açısına ve küresel meseleler ilgili olmayı ve uzmanlarla iç içe olmayı gerektiriyor.

Ayrıca Nobel ödüllü bir bilim insanının Türkiye özelindeki derin gözlemler ve bilgiye dayanan değerlendirmelerini alabilmek büyük bir şans. Onun bu başarısına herkes sahip çıkıyor, peki söylediklerini de aynı coşkuyla sahiplenmemiz gerekmiyor mu?

T24‘ün geçen yılki konferansından birkaç tespitini aktarmak istiyorum:

“Türkiye’de büyük bir verimlilik problemi var. Enflasyon, cari açık, işsizlik, ücret düşüklüğü… Bunlar herkesin hayatını etkileyen ekonomik problemler. Ama bu problemlerin tabanı verimlilik düşüşü yani kullandığımız iş gücü, kapital, makineler, yeterince verimliliğe ulaşmamış durumdalar. Türkiye’nin ihraç ettiği mallara bakınca gördüğünüz şey; Türkiye aşağı yukarı 2006’da ne ihraç ediyordu ise teknolojik olarak aynı şeyleri ihraç ediyor. 1990’larda özellikle 2000’lerin başında ilerleme vardı ama 2006’dan sonra bir duruş var.
Türkiye teknolojiye yeterince yatırımda bulunmuyor, yatırımda bulunduğu zaman da bu teknolojiden üretkenlik kazanamıyor. Yani bir teknolojik gerilik var. Bunun da nedenlerine baktığınız zaman eğitim ve kurumlarını görüyorsunuz. Eğitim düzeyi düşük, daha da kötüsü eğitim kalitesi düşük ve verilere göre son 10 sene içinde eğitim kalitesi girerek daha da düşüyor. Türkiye’de üniversite eğitimine olan yatırım biraz arttı özellikle yeni üniversitelerle. Ama buradaki kaynakların nereye gittiğine bakarsanız, ne yüksek kaliteli bir eğitim var, ne de ağırlıklı olan konular, şu anda dünyada daha önem kazanan konular, örneğin mühendislik, bilgisayar, matematik gibi konular değil.

“Sivil toplumla devlet gücü arasında bir denge olması gerekli ve bu denge olmadığı zaman ne demokrasi, ne dinamik piyasa ekonomisi, ne özgürlük uzun süreli olarak yaşayamıyor ve Türkiye’deki en büyük zayıflık sivil toplum zayıflığı. Sivil toplumun devleti daha ileriye itmesi ve aynı zamanda toplumun faydası için çalışmaya zorlaması gerekiyor ama Türkiye’deki sivil toplum bağımlı bir sivil toplum. Örneğin şirketler devlete karşı yeterince kuvvetli değil. Çünkü hukuk devleti yok aynı zamanda demokratik kurumların zayıflığından dolayı sivil toplumun medyayla beraber çalışmasını engelliyor bu zayıflık. Bu yüzden şirketlerin devleti doğru yönde etkilemesi lazım, örneğin şirketlerin vurgulaması gerek ki eğitimin kalitesinin artması lazım. Çünkü yeterince personel bulamıyorlar ya da hukuk devletinin artması lazım çünkü yabancı sermayeli olan ilişkiler doğru şekilde gitmiyor. Ama Türkiye’deki sivil toplum zayıflığı bunların hepsini çok daha zor bir hale getiriyor.”

Ben de soruyorum; sizce bu kısır döngüyü nasıl kırmalı?

Bunu paylaşın
Tartışmaya katılın

Okumaya devam edin