Bir şirket olarak müşterilerinize kendinizi beğendirmek için markanıza yatırım yapıyorsunuzdur, bir işveren olarak markanıza yatırım yapıyor musunuz?
Dün #EmployerBrandSummit’teydim. Bu kavramın teorisyeni Simon Barrow, Ambler ile 1996’da Journal of Brand Management’ta yaptıkları şu tanımı verdi:
“Çalışan markasını, istihdamın sağladığı ve işveren firma ile özdeşleşen fonksiyonel, ekonomik ve psikolojik faydalar paketi olarak tanımlıyoruz. İşveren markasının ana rolü, yönetimin öncelikleri basitleştirmesi ve odaklaması, üretkenliği artırması ve işe alım, elde tutma ve bağlılığı iyileştirmesi için tutarlı bir çerçeve sağlamaktır.”
Sahne alan sponsor şirket yöneticileri sayamadığım kadar proje ve uygulama paylaştılar. Bana en ilginç gelenleri not aldım:
Unilever’den Miray Taniskan ve Emirhan Deniz Çelebi çeşitlilik-kapsayıcılık alanında şirket içinde geldikleri noktayı anlattılar. Fakat bana en sıra dışı gelen çalışanlarla belli dönemlerde tekrarladıkları kendi amaçlarını bulmaları için, çocukluklarındaki izleri sürdükleri atölyeler oldu. Bunun faydasına çok inanıyorum, bunu uygulatma cesareti göstermeleri de güzel. Çünkü bu farkındalıkla çalışanların ne yapacaklarını bilemezsiniz, benim kurumsal hayattan kopuşum böyle olmuştu mesela. 😊
Enerjisa Üretim’den Aysegul Gurkale’nin anlattığı “REDKA” (Rüzgarı Enerjiye Dönüştüren Kadınlar) programına isminden fikrine bayıldım. Yapımı süren Çanakkale Ovacık rüzgar santralinde tüm çalışanlar kadın olacakmış, bunun dünya çapında ses getirecek bir haber değeri olabilir.
Vodafone’dan Nazlı Tlabar Güler’in sunumu ise en çok not aldığım bölüm oldu. VODON adını verdikleri iki günlük eğitim-gelişim festivali, aslında yapılan şirket eğlencelerine benziyordu ama odağına kişisel gelişimi koymuş olması, sanırım günümüzün çalışanının en derin ihtiyacına karşılık geliyor, sürekli bu açlık içindeyiz zira.
Toplantılara düzen getirmek için yayınladıkları manifesto da altın değerinde bence (buraya bırakıyorum), “henüz burada değiliz ama yol aldık” dedi.

Alumni Community kurmuşlar, eski çalışanları bir araya getirdikleri buluşmalar yapıyorlarmış, işte bu da gönlümü fethetti. “Kadirşinaslık” işveren markasının pırlantası olabilir. 💎
Öğrenme ve Gelişim Festivali’ni METRO’nun da uyguladığını söyledi Ebru Taşcı Firuzbay.
Ben de şunu düşündüm kişisel gelişime bu kadar ilgi varsa, neden şirketler “kurum içi kitap kulübü” kurmuyorlar? İş arkadaşlarının birbirlerinin bakış açısından zenginleşmeleri, üstüne kuvvetli bağlar kurmaları için daha iyisi bulunur mu? 41 aydır aksatmadan bir araya getirdiğim, yazarlı buluşmalar da yaptığımız “der ya Kitap Kulübü”ne bakıp böyle bir hizmet vermem gerektiğini Sevgili Melda Goknel de, Sevgili Mürsel Çavuş da farklı zamanlarda söylemişlerdi. Diyeceğim; ilgilenenler bana yazabilir 😉