Sürprizleri sever misiniz?

Belirsizliğe tahammülümüz az.
Belirsizlik bizi kaygılandırıyor, kaygıdan kaçınmak için çevremizi kontrol altında tutmaya çalışıyoruz. Tutabiliyor muyuz? Tabii ki hayır.

Podcastime davet ettiğim misafirler doğal olarak ne hakkında konuşacağımızı bilmek istiyorlar. Şüphesiz ben o kişiyi ilgimi çeken bir konuşmasını, yazısını, kitabını görüp üzerinde konuşmak, merak ettiğim yönlerini açmak için davet ediyorum. Ama bire bir hangi soruları soracağımı o an bilmiyorum. Eğer davetimi kabul ederse onun hakkında daha detaylı araştırma yapıp, hangi soruları soracağımı çıkartıyorum. Konuğuma da bunları konu başlığına dönüştürüp kayıttan bir iki gün öncesinde paylaşacağımı taahhüt ediyorum (neden böyle yaptığımı birazdan anlatacağım). Bu sorular benim yol haritam, bire bir onları sormayabilirim, belki söyleşide alacağım başka bir ipucunun izini sürebilirim. Ama ben de bir ölçüde belirsizlikten kaçınıp bir yol haritam olsun istiyorum.

Genelde ne konuşacağımızı bire bir bilmemek daveti kabul etmelerine mani olmuyor ama öncesinde bir görüşme yapmak isteyebiliyorlar. Bir yandan bu çalışmaya özen göstermeleri anlamına geliyor ve mutlu oluyorum öte yandan söyleşinin provasını yapmanın, tüm belirsizlikleri ortadan kaldırmanın, asıl söyleşiyi monoton hale getirmesinden endişeleniyorum. Zira yazılanların bire bir okunması gibi bir kürsü konuşmasına dönmesi en istemediğim şey. Bunun samimiyeti azalttığına ve dinleyiciyi “düşürdüğüne” inanıyorum. En azından karşılıklı bir sohbette bunun böyle olmaması lazım, yoksa ben de solo kaydettiğim bölümleri %90 okuyorum. Ama o da ııı’layıp aaa’layıp sizi kaçırmamak için. Yoksa editlemek için zamanım olsa 1 saat kaydedip yarım saate kısaltırım, en lezzetlisi o olur.

Soruları konu başlığına dönüştürüp vermemin nedeni ise, soruların gelişinde bazı tetikleyicilerin, bakış açının olması. İyi manada provokasyonlar. İşte onlar bence söyleşiyi güzelleştiriyor, konuşmaya spontanlık katıyor. Ne hakkında konuşacağımızı biliyor, o güvenceyi alıyor ama oraya nasıl, neyle, nereden gideceğimizi bilmiyor. Yanıt o anda çıkıyor, bazen onu beklemediği şekilde düşündürtüyor, bazen güldürüyor. Söyleşide en sevdiğim an, konuğumun klasik “bu çok güzel bir soru” değil samimi “bunu daha önce düşünmemiştim” tepkisi. Tabii bu bazen “bu nasıl alakasız bir soru, cahil herif!” vurgusu taşıma ihtimali yüzünden biraz da ürpertici.😁

Aynı “Pretty Woman” filmindeki Richard Gere’in senaryoda olmayan hareketi yapması gibi. Yönetmenin bu kareleri kullanma tercihi ise filme damgasını vurmasına ve belki de büyük gişe başarısında pay sahibi olmasına neden olmuş.

Bunu paylaşın
Tartışmaya katılın

Okumaya devam edin